21 Mart 2010 Pazar

Banyo Faslı





İlkbaharda Mantar Rengi Ojeler

Oscar Ödül töreninde True Blood dizisinin vampirlerinden Deborah Ann Woll’un ojeleri elbisesiyle uyum içinde gözalıyordu. Morumsu gri olan bu tonlara “mushroom” tonları da deniyor. Sephora’da satılan OPI marka ojelerden “Parlez-Vous OPI?” adlı renk tam da bu tonlarında..





Chanel’in İlkbahar 2010 oje koleksiyonunda Particulière (505)adıyla piyasaya çıkan bu renk Harvey Nichols’ta 59TL’den satışa sunulmuştu.






zelfist.com

Biz Kadınları Hiç Sevmedik !

Saçlarını sevdik hele birde sarışınsa daha çok sevdik…

Ağızlarını sevdik hele birde şehvetli ve dolgun ise daha çok sevdik…

Göğüslerini sevdik…

Bacaklarını sevdik hele birde sütun gibiyse bayıldık…

Kalçalarını sevdik…

Gerçekten güzel vücutlu ve “çıtırsa” daha çok sevdik…



Yolda, arabada, televizyonda, internette onlara hep “baktık”…

Her yerlerine iyice ve dikkatle! Baktık…

Pekiyi görememiş olacağız ki bir daha baktık…

Bir daha ve bir daha…



Kadınların her yerlerine baktık ama GÖZLERİNE ya hiç bakmadık ya da baktığımızda çok GEÇ olmuştu…



Biz kadınlara çok dokunduk! Onlar istese de istemese de dokunduk…



Son yıllarda dini motiflerden güç bulanlarımız oldu..



Eh yozlaşan toplum ve geç gelen adalet olunca da 13–14 yaşındaki ÇOCUKLARA bile dokunmaya başladık! SAPIK damgası yemeyi göze alanlar bile şaşırdı çünkü SAPIK diye haykıran ne kadar azdı! Kimimiz “araştırmacı” oldu icraata geçemedi! Onlar CD ve DVD ler ile idare etti! Hatta SAPIKLARA tepki bile gösterdi… ya onlar ne yaptı? Gerçek dünyada namuslu olanlar sanal dünyada bu çocukları aradı… Aradı. .ve hep buldu!



Kadınlara “dokunmada” dünya sıralamasında üst yerlere geldik…2009 itibariyle rakamlar oldukça “umut verici”.

% 40 ını SÜREKLİ DÖVDÜK…

%45 ine DUYGUSAL ŞİDDET uyguladık (küfür, hakaret, küçük düşürme)…

%16 sına ZORLA SAHİP OLDUK…

ve olmaya devam ediyoruz…

Tüm bunlara maruz kalan HER 3 kadından biri İNTİHARA kalkıştı ama biz hiç oralı olmadık…(bize ne değil mi? Fener ya da CimBom maç kaybedince çok üzüldük ama kadınlar söz konusu olunca pek oralı olmadık)

% 9 una daha MASUM BİRER ÇOCUKKEN bile dokunduk…

Ama hep SUSTULAR… çünkü konuşsalar kimse inanmazdı…” kim bilir neler yaptın ki sana tacizde ya da tecavüzde bulundu AMCAN ya da KOMŞUN” bu da sana DERS olsun… ama bu DERS o kadar acıdır ki biz ERKEKLER bilemeyiz… Bizlere sorduklarında %25 imiz “bazı durumlarda KADIN DÖVÜLÜR” demeyi doğal bir şey gibi dile getirdik… İSLAMİ ÖĞRETİ yalanları ile KADINLARI ve KIZLARI bizlerin KÖLESİ yapmaya başladık ve bu çabalar sonuçlarını vermeye başladı… Artık kadınlar o bildiğiniz kadınlar değil! % 51 i erkekler ile tartışmayı bile “saygısızlık” sanıyor artık…%36 sı kendisi para kazansa bile parasını nasıl harcayacağına karar veremeyeceğine inanmış… ya da inanmak zorunda kalmış…% 52 si “erkek kadından sorumludur” diyecek kadar kadınlığını unutmuş… ya da unutturulmuş. ..% 49 u “erkek ne zaman isterse bana sahip olabilir benim itiraz hakkım olamaz” diyecek konuma gelmiş ya da getirilmiş…



Kabul edelim biz kadınları KULLANMAYI çok sevdik…evde, işte,siyasette,okulda kısacası her yerde…Parti kongrelerinde sözde liderler konuşurken arka fonda 3-4 kadın vardı hep…Onlardan VİTRİN yaptık…İMAJ yaptık…başörtü lü,normal türbanlı,modern türbanlı ve türbansız….Parti çalışmalarında kapı kapı dolaşanlar hep KADINLARDI.. koşturan ve çabalayan hep KADINLARDI.. .Miting olduğu zaman onları ön sıralara toplayıp KARANFİLLER attık üzerlerine ve iki lafın birinde anam,bacım edebiyatı yaptık….ama “ANANI DA AL GİT” demek bize daha çok yakıştı! “Cennet anaların ayakları altında” diye diye büyütüldük… ama ANALARI hep ayaklarımız altında ÇİĞNEDİK… EZDİK. ..TEPİKLEDİK…14 şubat sevgililer günü ya da Anneler Gününde bir kaç saat ara verdik! Ama sonra yine ezmeye devam ettik… İş verirken bile onları hep düşündük! İş yerinde gözümüz gönlümüz açılsın ya da malum niyetler ile BAYAN ELEMAN ARANIYOR ilanı vermeyi çok sevdik…2009 Türkiyesinde KADIN olmanın ne kadar zor olduğunu biz erkekler bilemeyiz…

Çünkü artık KONUŞMUYORLAR. …KONUŞAMIYORLAR… KONUŞTURULMUYORLAR… islam dinini sömüren ve kullanan KARANLIK ZİHNİYET kendi kadınlarını yetiştiriyor. ..susan,itaat eden ve kaybolmuş kadınlar…kızlar. ..hatta çocuklar..Arada VİZYON ya da İMAJ için ortaya “sürülen” kadınlara bakmayın siz..onlarda biliyor “kullanıldıklarını” ama artık düzen kurulmuş…



Bu ülkenin kurucusu ATATÜRK 1930 lu yıllarda Türk kadınına dünyadaki birçok çağdaş ülkeden önceden hak ettiği HAKLARI verdiğinde umutlanmıştık. .Çünkü o ATATÜRKTÜ… Kurtuluş Savaşında bebeğinin kundağında mermi taşıyan anayı ya da cephede erkeği ile göğüs göğüse savaşan bacısını unutmadı… İhanet etmedi… Ama BİZ ihanet ettik! Türkiye Nereye Gidiyor? Diye soruyor herkes birbirine…



Cevap ne kadarda açık değil mi? Türkiye hızla ve şevkle KARANLIĞA gidiyor…

Hatta KOŞUYOR…

Çünkü YARATILMIŞLARIN YARISI olan KADIN YOK OLUYOR!

Benim anam, bacım, sevgilim, kızım YOK OLUYOR.



Kadını YOK OLAN ülkenin gideceği yol bellidir…KARANLIK ve ONURSUZ bir gelecek….Bu işi PLANLI yürütenler İSLAMİ motifler ya da örnekler ile KADININ İKİNCİ SINIF KONUMA gelmesini doğal karşılamamızı bekliyorlar. ..Bu işe KURANI KERİMİ ortak koşmaları ne acı…mesela miras hukuku…erkek çocuğa 2 pay..kız çocuğa 1 pay…ya da kadının erkeğe İTAAT etmesini empoze eden garip ayet ya da sureler…belli ki burada büyük bir istismar var…Çünkü tüm alemi yaratan ALLAHIN kendi yarattığını aşağılaması söz konusu bile olamaz…Kuran’ı kendi amaçları için yorumlayanlar KADINI ikinci plana atmayı çok seviyor olabilir ama Biz hiç sevmedik…Şunu o kalın kafanıza sokun….



KADIN=ERKEK. …

ERKEK=KADIN dır…

Bazı konularda kadın bazı konularda erkek ÜSTÜN olabilir… Ama tüm bu zayıf ve üstün yönleri bir arada düşündüğünüzde tek bir gerçek var;

KADIN=ERKEK. …

ERKEK=KADIN. …

Bu GERÇEĞİ kabul etmemek bize her zaman kaybettirecek ve kaybettiriyor. .



8 MART KADINLAR GÜNÜYMÜŞ ! KADINI olmayan ülkenin kadınlar günü olmaz… Kutlanmaz. Burada yazılanlar size ters geldi ise vah benim ülkeme… Çünkü “sizler” sayesinde sonumuz gelecek.

KADIN benim diğer yarım ve benim diğer yarımdan vaz geçmeye niyetim yok…

Türkiye Ne zaman kurtulur?



Ülkenin üniter, ulus ve LAİK devlet yapısına inanan ve SAHİP çıkan 550 milletvekilinin YARISI ÇAĞDAŞ TÜRK kadını olduğu zaman bu ülke KURTULUR.Yani 550 vekilin yarısının KADIN olmasını isteyen MİLLİ İRADE..seçmen. .oy kullanan..sen ve ben. Buna karşı çıkanlar o KALIN KAFALARINA soksunlar bu gerçeği. Türk Kadını benim diğer yarımdır ve ben TAM olmak istiyorum… Çünkü onlara İHANET EDEMEM… Tüm bunlara yürekten inanmıyorsanız lütfen “sözde” sevdiğim kadın dediğiniz kadına

“SENİ SEVİYORUM” demeyin…

Çünkü çok komik ve acınası oluyorsunuz. …

LÜTFEN artık kadınların GÖZLERİNE ve BEYİNLERİNE bakmaya başlayın…

Türk Kadını ve erkeğinin daha aydınlık günlerde yaşaması dileklerim ile arz ederim.





Dr. Eray AYBAR

2010 Yazının Çantaları


Her birimizin moda tutkunu olarak eminim değişik takıntıları var. Kimisi ayakkabı, kimisi jean delisi! Ben de farkında olmadan çanta kulvarına girmiş bulunmaktayım, çok abartmadan elbette. Bakalım bu yaz bizleri neler bekliyor?

Şundan kesinlikle bahsetmek lazım; her marka kendi imzası haline gelmiş ya da önceki sezon büyük hit olmuş modellerin yaz versiyonlarıyla karşımızda. Materyaller ve desenler renk paletine, koleksiyonun geneline, trendlerle uygun olarak tekrardan gözden geçiriliyor. Karşınızda yepyeni yaz çantalarımız!




Alexander Wang









Wang klasik hale getirdiği çizgisinden çıkmayarak küçük değişiklikler yaptığı modelleriyle yine gündemde.




Bottega Veneta-Chanel







Bottega Veneta ve Chanel ise modellerinde hasır kullanmaya karar vererek hepimizi kumsala davet ediyor. Bottega Veneta örgüsünün bu haline bayıldım!

 

Gıvenchy









Gıvenchy yaz kış dinlemeden Ricardo Tisci sayesinde kazandığı keskin hatlı stilini çantalarına da en iyi şekilde yansıtıyor. Nightingale modelinin siyah beyaz hali gerçekten etkileyici.



 
 
 

Louis Vuitton







Louis Vuitton ise neşeli renklerle ‘haydi spora’ diye haykırıyor. Ünlülerin tatil yörelerine yakışacak türden doğrusu.







Lanvin şıklığı ayrıdır, bu tartışılmaz bir gerçek. Yine de bu yaz koleksiyonundaki çantalar biraz kısıtlayıcı gibi geldi. Fazla belirleyici olmuş modeller. Kullanım yerine göre değişir elbette.




Alexander McQueen









McQueen’in bu yaz için oluşturduğu koleksiyon denizle ilgiliydi. Zaten uzun süre de hafızalardan silinmeyecek bir şovdu. Çantaları da mükemmel bir bütünlük içinde. Farklılığıyla insanı kendine çekiyor.




Burberry


...zelfist...

6-12 ay ve 1 yaş sonrası için egzersizler

Bebekler 6. aydan sonra destekli ya da desteksiz oturabilir. Ancak egzersiz yaptırılan bebeklerde bu biraz daha erken olarak 5. ayda gerçekleşebilir. Genelde düzenli olarak egzersiz yaptırılan bebekler, 6-7. ayda desteksiz oturmaya başlar. Egzersizlerin annenin rahat ve sakin olduğu bir zamanda, hafif müzik eşliğinde yaptırılması idealdir.







6- 12 ay arası bebeklerin egzersizleri



0-6 ay dönemde yapılan hareketlerin sayıları artırılabilir. Gün içinde tekrarları 15’e çıkarılabilir. 6.ve 7. aydan sonra bebeklerin eklemlerindeki esneklik azaldığı için zorlayıcı hareketlerden kaçınmak gerekir. Kollarından biraz zorlayarak tutup kaldırılmaya çalışılan bir çocukta koldan ‘tık’ diye bir ses gelir. Bebekte şiddetli ağrı olur, kolunu hiç hareket ettiremez, bu tablo, radius kemiğinin baş kısmının eklem yerinden çıkmasıdır. Ancak ufak bir manevra ile uzman doktor tarafından yerine yerleştirilebilir.



Başlangıç düzeyinde koltuk altlarından tutulmak şartı ile, 6 ay sonrası baş parmakla bebeğin avucunun içine el konularak bileği kavranır. Bebek öne arkaya ve sağa sola doğru sallanır. Bu hareket bebeğe düzgün bir vücut yapısı sağlayacaktır.



1 yaş ve sonrası çocuklarda



1 yaşından sonra çocuklar yürümeye başladığı için en bu onlar için önemli bir egzersizdir. Yine de bu dönemde belli kas gruplarını çalıştırmak için oyuncaklardan yararlanılabilir.



Çocuk sırt üstü yatırılır ve ayak bileğinden tutularak boşlukta kalana kadar yavaş yavaş yukarı doğru kaldırılır. Kısa bir süre asılı kaldıktan sonra çocuk yerine bırakılır ve tekrarlanır. Tüm bu hareketler yumuşak bir zemin üzerinde gerçekleştirilir.



Çocuğu elleri üzerinde yüzükoyun yatırıp elleri yerde olmak üzere dizleri ve baldırlarından tutarak kaldırın, elleri üzerinde yürümeye teşvik edin. Bu hareketler kısa mesafeye oyuncaklar koyarak da tekrarlanabilir.

Televizyonun bebek gelişimine etkileri

Televizyonda bebek kanalları da açık olsa, eğitici dvd’ler de oynasa, bebeğin dil ve zeka gelişimi bu durumdan zarar görür.

Günümüzde pek çok anne baba, bebekler için eğitici olduğu iddia edilen bebek kanallarını ve “Baby Einstein” ya da “Brainy Baby (Akıllı Bebek)” gibi dvd setlerini çocuklarına seyrettirmekte ve bunlardan gelişimsel fayda beklemektedir. Amerika’da 6-12 aylık her 3 bebekten 1’ine en az 1 ‘Baby Einstein’ dvd’si alındığı bilinmektedir. Ülkemizdeki kesin rakamlar bilinmese de bebekleri TV’ye maruz bırakmanın oldukça yaygın olduğu gözlemlenmektedir. Maalesef ki bu içerikler eğitici bir kazanım sağlamadığı gibi erken yaşlarda dil ve zeka gelişime ciddi zararlar vermektedir.



Televizyon ve çocuk gelişimi ile ilgili yapılmış araştırmalar

TV’nin bebek gelişimini nasıl etkilediği konusunda yapılan araştırmalar TV’nin sakıncalarını net şekilde ortaya koymuştur. Örneğin, 2007 yılında Journal of Developmental Psychology’de yayınlanan bir çalışmaya göre, 8-16 aylık dönemde bir bebeğin TV seyrettiği her saat başına 3 yaşındaki dil becerisinin 6-8 kelime daha geri olduğu gösterilmiştir. Ayrıca TV’ye maruz kalan 12-36 aylık çocukların hafıza, dikkat ve odaklanma becerisi bakımından TV’yle tanışmayan çocuklara göre dezavantajlı olduğu bulunmuştur. The Archives of Pediatrics dergisinde 2010 yılında yayınlanan bir çalışmada ise haftada birkaç kez dvd izleyen ve hiç izlemeyen çocuklar karşılaştırılmıştır. Bu çalışma ise, ne kadar erken yaşta dvd izlemeye başlanırsa ilerleyen dönemde kelime hazinesinin o denli geri kaldığını göstermiştir. Bu araştırma sonuçları doğrultusunda Amerika’da “The Baby Einstein Company” e açılan davada, şirket dvd’lerin çocuk gelişimine katkı sağlamadığını kabul etmiş ve müşterilerine para iadesi yapmıştır.



Televizyonun çocuğun zeka gelişimine olumsuz etkileri

Yaşamın ilk yıllarında dil ve zeka gelişimi çok hızlıdır. Araştırmalara göre beyin gelişiminin %70’i yaşamın ilk yılında %90’i ise ilk 5 yılda tamamlamaktadır. TV ise beynin gelişim mekanizmasına aykırı prensiplerle çalışır. Bir bebeğin görsel olarak derinlik, boyut, perspektif farklılıklarını anlaması beyin gelişimi adına attığı en önemli adımdır. Oysa ki TV’deki görüntüler bebeklerin boyut farklılıklarını anlamasına yardım etmez: iki boyutlu bir çizim ile üç boyutlu gerçek bir nesne arasındaki farkı bebekler TV’den öğrenemezler. TV’de derinlik yoktur: bebekler TV’de hangi nesnenin daha uzak hangisinin daha yakın olduğuna karar veremez. Erken yıllarda tamamlanan diğer önemli bir beyin gelişimi aşaması da, nesnelere farklı açılardan bakınca onları farklı şekillerde göreceğimiz bilgisidir. Oysa ki TV’deki görüntülere hangi açıdan bakarsak bakalım aynı şeyi görürüz. Yetişkin beyin TV’deki bu yanılsamayı ayırt edebilir ama bebek beyni yanılır. Hatta bebekler TV ekranında gördükleri şeyleri ayrı ayrı figürler olarak değil bir bütün olarak algılarlar. O sebeple de figürleri takip edip izlemek yerine, ekranın tamamına adeta hipnotik bir etkiyle ve boş gözlerle dalıp giderler.



Televizyonun çocuğun dil gelişimine olumsuz etkileri

Çocuklarda dil gelişiminin nasıl ortaya çıktığını öğrendiğimizde TV’nin sadece zeka gelişimini değil dil becerilerini de neden olumsuz etkilediğini kolayca anlarız. Erken yıllarda dil gelişimi yüz ifadesi, ses tonu, işaret gibi pek çok sosyal ipucuna bağlıdır. Çocuklar kelimelerin anlamlarını söylediklerimizden çok nereye baktığımız, nasıl bir ses tonuyla söylediğimiz, neye işaret ettiğimizi gibi sosyal ipuçlarından yola çıkarak çözerler. Ayrıca çocuklar için dili öğrenmenin en iyi yolu, konuşmanın tanıdık bir kişi tarafından ve kendisiyle soru-cevap gibi karşılıklı olarak yapılması durumudur. TV’de ise bu sosyal ipuçları ve karşılıklı etkileşimden eser yoktur. O sebeple, çocuklar TV izleyerek dil öğrenemezler.



Çocuk ne zaman televizyon izlemeli?

Bu bilgiler doğrultusunda, çocuğunuzu 2 yaşın altında ekrandan kesinlikle uzak tutmanızı tavsiye ederim. Siz yokken çocuğunuzla ilgilenen bakıcı, büyükanne gibi kişileri de TV’nin gelişimsel sakıncaları konusunda bilgilendirin. Düşük sosyo-ekonomik koşul ve eğitim düzeyinden gelen kişiler, TV’nin gün boyunca açık olmasını normal ve doğru görebilmektedir. Özellikle ülkemizde, bakıcıların çocukları TV’nin karşısına oturtup günün büyük kısmını bu şekilde geçirdikleri bilinmektedir. Benim tavsiyem yaşamın ilk yıllarında mümkün olduğunca çocukla birebir zaman geçirmeye, karşılıklı etkileşim ve oyunlara, özellikle de resimli kitaplara, öncelik vermeniz olacaktır. TV’yi 2-3 yaşından sonra çocuğunuzla birlikte seyretmek koşuluyla günde yarım saati geçmeyecek şekilde çocuğunuzun yaşamına sokabilirsiniz. Yaşamın ilk yıllarında çocuğunuzun gelişimine yapacağınız yatırım geri dönüşü en yüksek ve en değerli katkıdır. Bu verimli dönemi TV ile boşa harcamayın. Yaşamın ilk yıllarındaki gelişimi destekleyici ebeveynlik yaklaşımları, beyin geliştiren oyun fikirleri ve diğer sorularınız konusunda uzmanlara başvurup profesyonel destek almaktan çekinmeyin.





Sinem Olcay

Uzman Psikolog/Pedagog
uzun bir aradan sonra nihayet yazılarıma geri döndüm....bu zaman içinde oncelikle okul hayatıma yeniden basladım...dogum iznimi ve kullanmam gereken ızınleri kullanıp yeniden merhaba dedim okul hayatıma......inanın o kadar zorlanıyorum ki hem okul hem ev isleri derken....tum bunlara iki çocugun sorumlulugu da yuklenince hala nasıl ayakta kalabiliyorum diyorum kendi kendime :)


.......minik oglusum Ata'm hasta bugunlerde..daha dogru evcek hepimiz hastayız....bir oksuruktur gidiyor.....doktorumuzun verdigi iğneler bitti yarın kontrolumuz var umarım problem kalmamıstır......